“Ne ip
Ne hayat
Ne zaman
Ne de çember
Ne düz
Ne yuvarlak değil
Ne ihanet
Ne hayal kırıklığı
Ne adalet
Hiç bir terk ediş
Yenilgi
Zafer
Ne düz
Ne de yuvarlak değil
Ne iyilik ne kötülük
Ne suç ne doğru
Ne hizaya sokabilirsin yaşananları
Ne sıraya koyabilirsin adaleti”
Masaya yatırdım zamanı
Bir ip gibi gerdim umutlarımı ve karşılığında uğradığım haksızlıkları
Bir baştan bir sona
Dümdüz bir hayat boylu boyunca uzandı
Gidenler dedim
Sevdiklerim
İhanet edenler
İnandıklarım
Yitirdiklerim
Öfkelerim
Onca yaşadığım dedim
Hayal kırıklıkları
Savaşlar
Yıkımlar
Ateş bulutları
Görürsünüz siz nidaları
Affetmem haykırışları
Gözlerinde ateş
Yumruklarını sıkmış
Bir küçük kadın
Elinde bıçak
Masaya yatırdım adaleti
Bir ip gibi gerdim kinimi
Bir baştan bir sona
Dümdüz ipte her hain için bir düğüm attım
Elim havaya kalktı
Elimde bıçak
Elim değil de
İp titredi
Bıçak ağladı
Hatırladım…
Bir zamanlar çocuktuk
Üzüldüğümde kalbimi bir melek haresi gibi çevreleyen beyaz bulutlar vardı
O beyaz bulutlar ki, aşka, sevgiye, masumiyete, merhamete gebeydiler
Hüzün perdelerinin inişine direnen umut taneleri…
Gözyaşıma karışıp akardı
Her ağladığımda yıkanırdım
Aynada aksimi gördüm
Bir ipe germişim sevdiklerimi
İnandıklarımı
Yanıldıklarımı
Sevinçlerimi
Hüzünlerimi
Hayatımı
Yani bir ipe germişim beni ben yapanı
Düğümler atmışım
Kan gitmez olmuş can damarlarıma
Dudaklarım mora kesmiş
Kendimden çıkıp
Karanlık bir gölge olmuşum
Eğilmişim benliğimin üzerine
Bir inat vuruyorum
Vurdukça eksiliyorum
Her kopan düğüm
İhanetle beraber onunla can bulmuş umutlarımı da koparıp atıyor
Kötülükle beraber
İyilikte yitiyor
Hayat soluyor
Hayatım tükeniyor
Karanlık bir gölge gibi boş koridorlarda
Acıya çarpıyorum
Sonsuz acıya…
Soysuz kayboluşuma çarpıyorum
Ters çevirdim aynayı
Kâğıda kaleme sarıldım
Bir başlık attım
Affetmek üzerine…