Uçurtma

Seni çağırdığım yer düşünceden yana boş 
Fikirden yana katışıksız 
Tahtanın sertliği 
Suyun serinliği 
Nefesin hafifliği henüz tasarlanmadı 
Söz üstüne söz söylenmedi 
Ben üzerine ben konulmadı 
Genişin ötesinde bu sessizlik 
Mutluluğun ötesinde bu oluş 
Gücün ötesinde varlık 
Kalbin ötesinde bu sevgi 
Kendiliği yoğun  
Kendiliği her şeye gebe 
Henüz hiçbir şey ölçülmedi 
Varlığa ben sınırları çekilmedi 
O kendinden kendine seslenmedi 
İç konuşması boşluğu doldurmadı 
Kulaklar O'nu duymadı 
Ne bir rakam, ne bir sembol, ne bir işaret 
Issızdan derin 
Güçlüden latif 
Akıl yazılmadı 
Bundandır ki son düşüncesi henüz belirmedi 
O şimdi sonsuzdan da özgür 
Dile geldiğinde yazılır akıl 
Sözlerinden zihinler kurulur 
Zihin içinde zihin 
Söz içinde söz 
Sınırsız görüşün içinde doğar göz 
Kendini göremeyen gözün hikayesidir bu 
Kendini bilemeyen düşüncenin düşüdür 
Akılla doğrulan ben fikrinin yolculuğudur
Varlığın dipsiz, ıssız, özgür, mutlu 
Ovasında beliren ışık hüzmesinin 
Varlıkla dolu ham kişiden yürüyüşüdür 
Defalarca doğurur kendini 
Zihin içinde zihin 
Söz içinde söz 
Yeri ölçer Göğe göçer 
Ufuk çizgisinin yönsüzlüğe kırıldığı noktada  
Kalbini bulur 
Kalbinin sözünü duyasıya 
Zihninde dolaşan başıbozuk sanrılarda gezer 
Akordu bozuk ayrık benliği inşa eder 
Ayrıştıkça huzursuzlaşır
Kah kendinden korkar, esir olur 
Kah kibre düşer, yerle bir oluşuna bakar 
Varlıktan  bağımsız kendi başına yaptığını sandıklarının 
Kalp içinde kalp 
Can içinde can
Düşün ötesi saf bilgi 
Kişisi farkındalığından türeyen türlü düşüncelere gebe 
Hikayeler boyu örülü bir yalın ben fikri 
Ay dünyanın, dünya güneşin,  
Güneş ham boşluğun etrafında döner gibi  
Fikri boyunca yörüngelerde gezer 
Kendini göremeyen gözün hikayesidir bu 
Uzayın boş sayfasını gönlünden açtı 
Göğün çatısını ev bilip çattı 
Süzüldüğü mevzilerde uçurtmasının kuyruğu savruk 
Kalbinin ucu kıvrık 
Bir dağ gibi ulu 
Bir ceylan kadar mahzun